Merhabalar, son günlerde salgın hastalık sebebiyle içinde bulunduğumuz zor süreçte özellikle sağlığımızla ilgili kaygılarımız arttı, temizlik ve vücut hijyeni konusunda hassaslaştık. Hastalığın yayılmasını önlemek için evde kaldığımız süre uzadıkça karamsar düşüncelerimiz ve iş ve ailemizle ilgili korkularımız da artmış olabilir.
En son yapılan sokağa çıkma yasağı sonrasında yaşanan panik ise aslında bize varoluşsal kaygının ne boyutlara ulaşabildiğini gösterdi. Oysaki alışkanlığımız olan herşey gerçekten temel ihtiyacımız mı? Ya da bunu en son ne zaman sorguladık? Yaşamak için yeterli olan iki günlük herşeyimiz belki de varken neden böyle bir salgın hastalık durumunda kendimizi sokaklara, marketlere attık?
Açlıktan ölmek olsa korkumuz çikolata stoğu yapmazdık. Yeme içme ya da alışveriş alışkanlıklarımızın gerçekten ne kadarı hayati? Belki de varolan şartlarımıza şükretmeyi unutalı çok oldu. İçtiğimiz suya, yediğimiz bir tabak yemeğe, uyandığımız yeni bir güne, sevdiğimiz insanların varlığına. Gerçek mutluluk buradaydı da belki biz görmek istemedik. Sabırla beklenen bir fincan kahve, sabırla beklenen bir gülücük, sabırla beklenen bir çift ayakkabı, sabırla beklenen bir kadın ya da bir erkek ya da bir çocuk. Sabırla beklenen bir park gezintisi…
Karamsarlığı ve korkuyu yok eden en büyük silahlarımız, umutlarımız, inancımız, sabrımız, küçük mutluluklarımız ve elbette şükretmektir. Sahip olduğumuz şeylerin bir başkasının hayali olduğu gerçeğini unutmadan, sevgiyle, şükürle kalın.